“That's taxpayer’s money that is going to support research and development and pilot projects to develop a food system that is based on environmental destruction and greed and disregard for animals, fish, and any of the other marine mammals that might be around it.” - Andrianna Natsoulas Andrianna Natsoulas is the campaign director for Don't Cage Our Oceans, an organization that exists to keep our oceans free from industrial fish farms. Offshore finfish farming is the mass cultivation of finfish in marine waters, in underwater or floating net pens, pods, and cages. Offshore finfish farms are factory farms that harm public health, the environment, and local communities and economies that rely on the ocean and its resources. Don’t Cage Our Oceans are a coalition of diverse organizations working together to stop the development of offshore finfish farming in the United States through federal law, policies, and coalition building. And, although it is not yet happening, right now the US Administration and Congress are promoting this kind of farming, which would be nothing short of disastrous for the oceans, the planet and the people and animals who live here. dontcageouroceans.org…
“Her varlık, bu âlemde kendi kemal zirvesine ulaşma istikametinde ayrı bir yol takip eder. Tohumlar toprağın bağrında çatlar, sonra rüşeymleşir; rüşeymler, sertlerden sert taş ve toprak tabakasıyla boğuşa boğuşa gün yüzüne çıkar. Filizler, bir ömür boyu yata-kalka ancak başağa, goncaya ulaşabilir. Tomurcuk, yüz defa bağrını güneşe açar ve yüz defa gecenin karanlıkları karşısında gerilime geçer, sonra varlığa erer. Çiçekler, tipiyle-boranla savaşa savaşa yol alır. Anneler bin bir sancıyla ve inleye inleye doğum yapar. Yavrular, bir “rüşeym” halinde anne karnında belirir, karanlıktan karanlığa intikal eder; şekillerin ve kalıpların her çeşidine gire gire, tam dokuz ay sonra, o gül-endam kâmetiyle dünyaya ayak basar. Irmaklar çağlaya çağlaya, kayalara çarpa çarpa damınır, saflığa erer ve bulutun gözündeki damlalara denk hâle gelir. Sular, ne zorluklarla buğu buğu yükselir ve bulutlaşır. Varlık âleminde her şey, ama her şey sabırlı bir bekleyiş, bitmeyen bir azim ve direnişle hedefine doğru adım adım yol alır. Ya varlığın en eşrefi insanoğlu?
“Her varlık, bu âlemde kendi kemal zirvesine ulaşma istikametinde ayrı bir yol takip eder. Tohumlar toprağın bağrında çatlar, sonra rüşeymleşir; rüşeymler, sertlerden sert taş ve toprak tabakasıyla boğuşa boğuşa gün yüzüne çıkar. Filizler, bir ömür boyu yata-kalka ancak başağa, goncaya ulaşabilir. Tomurcuk, yüz defa bağrını güneşe açar ve yüz defa gecenin karanlıkları karşısında gerilime geçer, sonra varlığa erer. Çiçekler, tipiyle-boranla savaşa savaşa yol alır. Anneler bin bir sancıyla ve inleye inleye doğum yapar. Yavrular, bir “rüşeym” halinde anne karnında belirir, karanlıktan karanlığa intikal eder; şekillerin ve kalıpların her çeşidine gire gire, tam dokuz ay sonra, o gül-endam kâmetiyle dünyaya ayak basar. Irmaklar çağlaya çağlaya, kayalara çarpa çarpa damınır, saflığa erer ve bulutun gözündeki damlalara denk hâle gelir. Sular, ne zorluklarla buğu buğu yükselir ve bulutlaşır. Varlık âleminde her şey, ama her şey sabırlı bir bekleyiş, bitmeyen bir azim ve direnişle hedefine doğru adım adım yol alır. Ya varlığın en eşrefi insanoğlu?